‘Mal Sahibi’ Devlet ‘İşgalci’ Mor Gabriel Manastırı ve Süryaniler

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, Mor Gabriel manastırı davasında manastıra ait arazilerin hazineye devredilmesine dönük verdiği son karar ile, büyük bir hukuk skandalına daha imza attı. Aynı kurum, azınlık vakıfları aleyhinde verdiği 1974 tarihli içtihat kararı ile de Türkiye’de azınlık sorunlarının katmerleşmesinde önemli bir rol oynamıştı. Devletin ‘mal sahibi’, ‘öteki’nin ‘işgalci’ ilan edildiği son karar Türkiye’de azınlıklara dönük politikanın ‘demokratikleşme’ adı verilen süreçte ne kadar değişip değişmediğini gösteren önemli parametrelerden sadece birisi.

Cumhuriyet tarihinin en karanlık sayfalarından birini gayri-müslim azınlıklara ve vakıflarına ait mal-mülk ve arazil ere devl et veya üçüncü şahıslar tarafından el konulması oluşturmaktadır. Vakıflar yasası son 10 yıllık zaman diliminde AB reformları çerçevesinde birçok kez revize edilmesine rağmen, azınlık vakıflarının sorunları içselleşmiş statükocu anlayış nedeniyle köklü ve kalıcı bir çözüme kavuşmadı. Bunun Türkiye’de azınlıklara dönük tarihsel olarak şekillenmiş algıyla yakın ilişkisi bulunuyor. Türkiye’de azınlık veya ‘gavur’ yıllarca gizli emelleri olan, sözde ‘bize ait olan zenginliği bizden çalan’, kötü, güvenilmez düşmanca bir grup olarak algılandı. Devlet ve toplum nezdinde kurumsallaşmış bu algının derin izlerini Hrant Dink, Mor Gabriel, Zirve gibi davalarda yargı ve siyaset kurumunun reflekslerinde okumak mümkün.

Mor Gabriel davası üzerinde oldukça yazılıp çizildi. Bu dava sürecindeki en paradoksal durum, bu davanın Türkiye’de ‘birçok şeyin değiştiği, artık eskisi gibi olunmadığı’ hegemonik algısının bilinçlere yerleştirilmeye çalışıldığ ı bir sü reçte başlayıp manastır aleyhine sonuçlanmasıdır. Çoğumuz, ne yazık ki, hakkında fazlaca birşey bilmediğimiz Süryanilerle, Mor Gabriel davası vesilesiyle tanıştık. Gayri-müslim bir azınlık olmalarına rağmen Süryaniler Cumhuriyet tarihi boyunca hiçbir hukuksal statüye sahip olmadılar. İnkar ve asimilasyon politikaları ile kaybolmaya terkedilmiş bir kültürel kimlik olarak onlarca yıl dışlanan ve statüsüzlükleri kurumsallaştırılan Süryaniler, Türkiye’de AB sürecinin başlamasıyla birlikte hatırlanmaya, egzotik bir kültür olarak yeniden keşfeldilmeye başlandılar. Bu yeniden keşif olgusu çerçevesinde Süryaniler bir yandan bir ‘turizm objesine’ çevrilirken, diğer yandan devletin ‘ne denli’ toleranslı olduğunun bir emsali olarak sunuldular.

Mor Gabriel manastırına yargısal süreç adı altında çektirilen zorlukları, Süryanilerin karşılaştığı haksız ve ayrımcı uygulamalarla ilişki içerisinde anlamak gerekiyor. Temel kimlik ve statü sorunla rının ya nı sıra Süryaniler son yıllarda sistematik olarak ötekileştirici tanımlamalarla bir ‘tehdit’ unsuru olarak gösterilmeye çalışılmaktadırlar. Manastırları ‘misyonerlik merkezleri’ olarak gösterilen, Milli Eğitim Bakanlığının onayından geçen ders kitaplarında ‘Birinci Dünya savaşının hainleri’ olarak damgalanan Süryaniler, son olarak Milli Gazete yazarı Doğan Bekin tarafından arazi satın alma yoluyla ‘İsrail tipi’ bir devletleşme emeli olan bir grup olarak ilan edildiler. Ne garip değil mi, Doğan Bekin’in makalesinin mürekkebi dahi kurumadan Yargıtay aynı doğrultuda bir karara imza attı. Bu tip açıklama ve kararların ne denli devletin Süryanilere dönük temel siyasetini yansıtıp yansıtmadığını anlamak için AKP hükümetinin yaşanan bu sorunlar karşısındaki duruşuna bakmak gerekiyor. Türkiye’de populist AK parti öncülüğünde birçok konuda ‘demokratikleşme’ adımlarının atıldığı ve onlarca yıllık askeri vesayetin ortadan kalktığı bir gerçek. Fakat azınlıkları ötekileştiren ve onlara ku şkuyla b akan hegemonik yaklaşım konusunda fazlaca bir mesafe katedilmediği de bir gerçek. Bunun en önemli kanıtlardan biri Mor Gabriel manastırına karşı açılmış davalarda hükümet ve Türk yargısının tavrıdır.

Mor Gabriel davasında yaşanan gelişmeler akla direkt Hrant Dink davasını getiriyor. Ne ilginç değil mi, Türk yargısı verdiği kararlarla bir kez daha haksızlığa uğramış, devletin bilgisi dahilinde katledilmiş olanı cezalandırıyor. İşin en paradoksal tarafı, her iki davada da ‘Türkiye değişiyor’ algısını her fırsatta dillendiren hükümetin, ‘bizler yargıya müdahale etmiyoruz’, ‘yargı kendi bağımsız kararlarını vermektedir’ gibi gerekçelerin altına sığınarak yan çizmesi ve sorunu çözmekteki aleni isteksizliğidir. Mor Gabriel davasını yakından takip eden Professör Baskın Oran’ın da işaret ettigi gibi, bu davada devleti temsil eden taraf olarak Hazine, hükümetin kontrolünde olan atanmışlardan oluşuyor. Türk hükümeti eğer iyi niyetli bir yaklaşım göstermek isteseydi, Mor Gabriel manastırının yüzyüze geldiği sorunlar rahatlıkla çözülebilirdi. Türk yönetici erklerinin bu dava karşısında izledikleri tavır ortada derin bir siyasetin olduğunu göstermektedir. Bu dava ile Süryaniler bir yandan ‘cezalandırılırken’, diğer yandan kendilerine post-modern bir biat kültürü dayatılmaktadır. İşin cezalandırma kısmının, diasporada son yıllarda giderek kurumsallaşan Süryani soykırımının (Seyfo) tanınmasına dönük çalışmaların Türk yönetici erkleri çevresinde yarattığı hoşnutsuzluk ile ilişkisi birçok Süryani aktivisti tarafından dile getirilmektedir. Süryanilere bu dava vesilesiyle “Bakın, biz demokratiklesiyoruz, yeni bir anayasayı yazıyoruz, fakat sizler birer azınlık olarak, yine de haddinizi ve hududunuzu bileceksiniz, soykırım gibi konularla uğraşmayı bırakın!” gibisinden bir mesaj verilmek istenmektedir.

Azınlıkların tarihten günümüze gelen sorunları samimi bir şekilde çözülmek is teniyors a başta Başbakan olmak üzere Türk yönetici elitlerinin topu taca atmadan azınlıkları ilgilendiren emsal davalarda atacakları pratik adımlar kadar, azınlıklara karşı şekillenmiş tarihsel algıyı değiştirmeyi, Türkiye’de barış ve demokratikleşmenin temel çalışması olarak görmeleri gerekmektedir. Aksi takdirde, herkesin Türkiye’de değişen ne diye sorma hakkı vardır.

 

Soner Önder

Amsterdam Üniversitesi Sosyal Bilimler Araştırma Enstitüsü’nde doktora öğrencisi

Kommentarer
En svar till “‘Mal Sahibi’ Devlet ‘İşgalci’ Mor Gabriel Manastırı ve Süryaniler”
  1. Musa Ergun skriver: 109.58.146.7

    Turk hukumetin mor gabriel davasinda
    Yapmis oldugu kirli siyasetin temelleri,
    Malesef turk devleti tarafinde azinliklara
    Karsi,TC kuruldugunda atilmistir.bu konuda
    Endisesi olan sadece yerli halkin (assuri
    Suryani) turkiye deki hallarine baksin,nufus
    Desen parmakla sayilir dereceye galdi,mal
    Mulk desaniz Erdogana göre ekonomide
    Her gun buyuyan Zengin turk devleti tarafinda
    El koyuldu.gerce zengilik konusunda sayin
    Erdogan hakli,vakif mal ve mulkuna gadarca
    El koymek zengilik demek.
    Aslinda benim yurek sancilerim,sadece turk
    Hukumetinin manastirlerimize el koymaktan
    Ziade,Gurbetten insanlarimiz o manastirlerimize
    Gittib Ardogan ve partisine övgu ve propaganda
    Yapmaleridir.

Skriv en kommentar

Kategori

Arkiv